Uyarı: Bazı okuyucularımız yazıdaki detayları rahatsız edici bulabilir
İsrail’in önde gelen insan hakları kuruluşlarından biri, Filistinli mahkumların tutulduğu İsrail hapishanelerindeki koşulların işkence olduğunu açıkladı.
B’tselem adlı kuruluşun “Cehenneme hoşgeldiniz” adlı raporunda, geçtiğimiz günlerde salıverilen 55 Filistinli mahkumun ifadeleri bulunuyor. İfadelerde, hapishanelerdeki koşulların 10 ay önce Gazze savaşının başlamasından sonra çok kötüleştiği anlatılıyor.
B’stelem’in raporu dışında, BM’nin geçen hafta açıkladığı bir rapor da dahil, bir dizi çalışmada Filistinli mahkumlara yönelik şoke edici eziyet iddiaları yer aldı.
B’tselem, araştırmacılarının topladığı ifadelerin kayda değer ölçüde tutarlı olduğunu söylüyor.
B’tselem’in Genel Direktörü Yuli Novak “Hepsi bize, tekrar tekrar aynı şeyi anlattılar. Süregiden eziyet, günlük şiddet, fiziksel ve psikolojik şiddet, aşağılama, uykusuz bırakma, aç bırakma” diyor.
Novak’ın vardığı sonuç açık: “İsrail hapishane sistemi Filistinliler söz konusu olduğunda bütün olarak bir işkence kampı şebekesine dönüştü.”
‘Aşırı kalabalık, pis hücreler’
Hamas’ın 7 Ekim’de düzenlediği, 1200 İsrailli ve diğer ülke vatandaşlarının öldüğü saldırıdan sonra, Filistinli mahkum sayısı iki katına çıkıp, 10 bine yükseldi.
Bazıları ordu, bazıları da ülkenin hapishane hizmetleri tarafından yönetilen hapishaneler aşırı kalabalıklaştı.
Aşırı mahkum sayısı nedeniyle, altı kişinin kalması gereken hücrelerde 10 ya da daha fazla mahkum barınıyor.
B’tselem’in raporunda mahkumların bazen şilte ya da battaniye olmadan yerlerde yatmak zorunda kaldıkları, aşırı kalabalık, pis hücrelerden bahsediliyor.
Bazı mahkumlar, Hamas saldırılarının hemen ardından tutuklananlar. Bazıları da İsrail’in Gazze saldırıları başladıktan sonra ya da İsrail’de ve işgal altındaki Batı Şeria’da yakalananlar.
Çok sayıda Filistinli daha sonra herhangi bir suçlama yöneltilmeden serbest bırakıldı.
Firas Hassan Ekim’de zaten hapishaneydi. Zanlıların, aşağı yukarı süresiz bir şekilde, suçlama yöneltilmeden tutulabildiği, çok büyük çoğunlukla Filistinlileri hedef alan “İdari gözetim” uygulamasıyla hapis yatıyordu.
İsrail, bu politikanın gerekli ve uluslararası hukuka uygun olduğunu iddia ediyor.
Firas, 7 Ekim’den sonra koşulların hızla kötüleşmesini kendi gözleriyle gördüğünü söylüyor.
Beytüllahim’in güneyindeki Tuqu köyünde buluştuğumuzda “Hayat tamamen değişti. Olanları ben tsunami diye tanımlıyorum” diyor.
Firas Hassan 90’lı yılların başından bu yana hapishaneye girip, çıkıyordu. İki kez İsrail ve Batı’nın büyük bölümünde “terör örgütü” olarak tanımlanan İslami Cihad üyesi olmakla suçlandı.
Geçmişte yaptıklarını gizlemiyor ve “aktif” olduğunu söylüyor.
Hapishanedeki zorlu yaşama alışkın olmasına karşın, hiçbir şeyin 7 Ekim’den iki gün sonra gardiyanlar hücresine girdiğinde olanlara kendisini hazırlamadığını anlatıyor.
“20 gardiyan tarafından ciddi şekilde dövüldük. Maskeli adamlar bizi joplarla, sopalarla, köpeklerle ve ateşli silahlarla dövdü.
“Ellerimiz arkadan bağlıydı, gözlerimiz bağlanmıştı, ciddi dayak yedik. Yüzümden kan fışkırıyordu. Bizi 50 dakika boyunca dövdüler. Göz bağımın altından onları gördüm. Bir yandan dövüyor, bir yandan bizi filme alıyorlardı.”
Hassan, sonunda herhangi bir suçlama yöneltilmeden Nisan’da serbest bırakıldı. O zamana dek 20 kilo verdiğini söylüyor.
Salıverildiği gün çekilen videoda sıska bir adam görülüyor.
Hassan, B’tselem araştırmacılarına ilerleyen günlerde verdiği ifadede “Geçmişte hapishanede 13 yıl geçirdim ama hiç böyle bir deneyim yaşamadım” diyor.
Ancak İsrail hapishanelerinde eziyetten bahsedenler sadece Gazzeli ya da Batı Şerialı Filistinliler değil.
Hayfalı İsrailli Arap avukat Sari Huriye gibi İsrail vatandaşları da aynı şeyleri yaşadıklarını anlatıyor.
Huriye, İsrail’in kuzeyindeki Megiddo Hapishanesi’nde Kasım ayında 10 gün kaldı. Polis, Facebook’taki iki paylaşımında Hamas’ın yaptıklarının övdüğünü ileri sürüyordu. Suçlama hızla boşa çıktı.
Ancak hapishanedeki kısa ve ilk deneyimi Huriye’yi neredeyse yıktı.
Huriye Megiddo’daki gördüğü sahneleri “Akıllarını yitirmişlerdi. İçeride kanun yoktu. Düzen yoktu” diye anlatıyor.
Huriye, en büyük eziyetlere maruz kalmadı. Ancak mahkumların gördüğü muamelenin kendisini şoke ettiğini söylüyor.
“Hiçbir sebep olmadan mahkumları dövüyorlardı. Mahkumlar ‘Biz bir şey yapmadık. Bize vurmanıza gerek yok’ diyorlardı.”
Öbür mahkumlarla konuştuğunda, hızla gördüklerinin normal olmadığını öğrendi.
“Bana 7 Ekim’den önce de en iyi muameleyi görmediklerini söylediler. Ancak sonrasında her şey farklıydı.”
Mahkumların Tora Bora adını verdiği (El Kaide’nin Afganistan’daki mağara şebekesine atıfla) tecrit hücresinde bir süre kaldı. Huriye yan hücrede dövülen bir mahkumun tıbbi yardım isteğini duyduğunu anlatıyor.
Huriye’ye göre doktorlar mahkumu kurtarmaya çalıştı ancak kısa bir süre sonra öldü.
BM’nin geçen hafta yayımladığı rapora göre “IPS (İsrail Hapishane Hizmetleri) ve mahkum kuruluşlarının yaptığı duyurular “7 Ekim ve 15 Mayıs arasında 17 Filistinli’nin IPS gözetimi altında öldüğüne” işaret ediyor.
Bu arada, İsrail Ordusu’nun hukuk birimi ise 26 Mayıs’ta ordunun gözetimi altındaki 35 Gazzeli mahkumun ölümünün araştırıldığını duyurmuştu.
Sari Huriye, yine herhangi bir suçlama yöneltilmeden salıverildikten sonra Megiddo’da tanık olduklarını anlamlandırmaya çalışıyor.
“Ben bir İsrailliyim. Bir avukatım. Hapishanenin dışındaki dünyayı görmüştüm. İçeri girince bir başka dünya gördüm” diyor.
Vatandaşlığına ve hukukun üstünlüğüne güveninin sarsıldığını söylüyor ve “Bu deneyimden sonra hepsi yıkıldı, gitti” diye konuşuyor.
Filistinli mahkumlara yaygın kötü muamele iddialarını ilgili kurumlara sorduk.
İsrail Ordusu “gözaltındakilerin sistematik eziyete maruz bırakıldığı iddialarını doğrudan reddettiklerini” söyledi.
Açıklamada “Kötü muamele ya da gözaltı koşullarından memnuniyetsizlikle ilgili somut şikayetler, ordunun ilgili kurumlarına iletiliyor ve uygun bir şekilde ele alınıyor” denildi.
Hapishane Hizmetleri ise “Bahsettiğiniz iddialardan haberimiz yok. Bildiğimiz kadarıyla böyle olaylar yaşanmadı” dedi.
7 Ekim’den bu yana İsrail, uluslararası hukukun gerektirdiği gibi Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin (ICRC) Filistinli mahkumlara erişimine izin vermiyor.
Erişimin neden reddedildiğine dair bir açıklama yapılmadı. Ancak İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun hükümeti ICRC’nin Gazze’de tutulan İsrailli rehinelere erişememesine duydukları öfkeyi birçok kez dile getirdi.
İsrail İnsani Haklar Derneği (ACRI) hükümeti “uluslararası hukuka bilerek karşı gelmekle” suçladı.
Geçen hafta, aralarında parlamenterlerin de bulunduğu İsrailli aşırı sağcı göstericilerin, Sde Teiman askeri üssünde Gazzeli bir mahkuma cinsel tacizde bulunmakla suçlanan askerlerin gözaltına alınmasına şiddete başvurarak karşı çıkmasıyla, Filistinli mahkumlara muamele konusunda öfkeli bir tartışma yaşanmıştı.
Protestocuların bir kısmı, İsrail’in aşırılık yanlısı Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir’in yandaşlarıydı. Gvir, İsrail hapishanelerinin yönetiminden de sorumlu.
Ben Gvir sık sık, bakanlığı döneminde Filistinli mahkumların koşullarının kötüleşmesinden övündü.
Bakan, parlamentodaki bir tartışmada “Benim dönemimde bütün koşulları değiştirdiğimiz için gururluyum” demişti.
B’Tselem’e göre şu anda bildirilen kötü muamele konusunda Ben Gvir ağır bir sorumluluk taşıyor.
Yuli Novak “Bu sistemler İsrail’in gördüğü en sağcı, en ırkçı bakanın eline verildi” diyor.
Novak’a göre 7 Ekim’den sonra İsrail’in mahkumlara muamelesi, ülkedeki ahlaki düşüşün tehlikeli bir göstergesi.
“Travma ve endişe her gün her birimizle. Ancak bunu insani olmayan bir şeye dönüştürmek bence trajik.”